11 Ocak 2015 Pazar

Günümüzün gelişen teknolojisiyle beraber Evrim teorisinin bilim dışı olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. En basit yapı taşı olan proteinlerin doğada kendiliğinden oluşamayacağı keşfedilmiş (1), milyonlarca yıldır canıların değişmediği lüteratüre girmiş tüm fosil kayıtlarında görülmüştür.(2) Canlıların neredeyse tamamı simetriktir.(3) İşte bu gerçekler bilim dışı iddiaları savunanlar tarafında büyük bir sıkıntı oluşturmaktadır. Bu yüzden çıkmazda oldukları temel konular yerine, komik sayılabilecek iddiaların peşine takılıp gitmektedirler.

Popular Science’ın Ocak 2015 sayısında çıkan “bizim gibi hayvanlar” adlı bir makalesinde de bazı bilim dışı iddialar bir gerçekmiş gibi savunulmuş olduğunu gördüm ve sizinle bunları paylaşmak istedim;

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, hayvanlar, evrimcilerin iddia ettiği gibi güçlü olanın ayakta kaldığı bizim gördüğümüz/göremediğimiz sadece bir savaşın hakim olduğu bir alem değildir. Aksine sevginin, şefkatin ve fedakarlığın sıkça görüldüğü bir alemdir. Makalede bu duruma şöyle basitçe değinilmiştir; Balinalar ve filler, ölülerinin yasını tutuyor." Bunun yanında saymakla bitiremeyeceğimiz başka örneklerle karşılaşmaktayız. İmparator penguenlerinin yumurtalarını ayaklarının yardımıyla karnında koruyarak eşinin getireceği besini aylarca beklemesi ve çocukları için gerekli besinde kursağında tutması bunlardan sadece birisidir.




Hayvanlar aleminde bir çok konuda insandan daha yetenekli ve daha akıllı canlılar vardır. Hayvan zekasının müthişliği, sanatın detaylarını görebilenler için çok önemlidir. Aynı fiziksel, kimyasal kanunlara tabi olan insanlar ve hayvanlar için, bazı hayvanlar insanlara benzer özellikler göstermesi elbette mümkünüdür. Bu durum, sözde bir akrabalıktan dolayı değil, aynı sanatçının eserleri olmamızdan kaynaklanmaktadır. Canlıları aynı sanatçının eseri olarak gören bir kişi için, bir aşağı hor görme eziyet verme hissi oluşmaz. Dergideki makalede hayvanlara yapılan kötü muamelenin veya eziyetin bağlandığı yer onların değersiz görülmesi olarak söylenmiş; “Sonuçta ortaya çıkan ayrılık, duygusu, hayvanları kendimizin daha değersiz versiyonu olarak görmemize yol açmıştır.” denmiştir. Halbuki hayvanları kendimizin daha değersiz versiyonları olarak görenler aslında darwinistlerin kendileridir. Çünkü sözde evrim sürecinde hayvanların evrimleşmesi insanlara göre yavaş kalmıştır. İşte bu yüzdendir ki Darwin türlerin kökeni kitabında zencileri, çingeneleri ve Türkleri gelişimini tamamlayamamış ırklar olarak gördüğünü söylemiştir.

Makale bu iddiaların yanında C. Darwin’den de kendince dayanak bulacağı noktalara atıfta bulunmuştur. Ancak bu noktalarda da sıkıntılar vardır. Bir iddiasında “Hayvanların gerçekten bilimsel olarak incelenmesi ancak 19. Yüzyıl sonlarında Charles Darwin tarafından gerçekleştirildi.” demektedir. Halbuki Darwin akademik bir biyoloji kariyeri olmayan, Papaz Okulundan terk bir kişiydi. Dedesinin (E.Darwin) sayesinde kariyerini bir seyyah, bir gözlemci ve amatör bir biyolog olma yolunda yapıyordu. Bunula beraber HMS Beagle gemisinde 5 yıla yakın vakit geçirdikten sonra topladığı örneklerin bir çoğunu yanlış isimlendirmişti. Yine Darwin ile ilgili başka bir iddia da “Darwin herşeyden çok evrim kuramı ile bilinse de, Türlerin Kökeninden sonra hayatının büyük kısmını İnsanda ve Hayvanda Duygunun İfadesi adlı kitabı için araştırma yapmaya adamıştı.” şeklindedir. Kendi hastalığı (kendisi beagle seyahatinde kaptığı bir parazitin neden olduğunu düşünür) ve beraberinde ruhsal çöküntü yaşayan Darwin, ailesini bu benzerlikler üzerine olan çalışmasına karıştırmış çocuklarını bir nevi kobay olarak kullanmıştır. Çocukları ağladığında veya sinirlendiklerinde bu ifade biçimlerinin köpeklere benzediğini iddia etmiştir. (4)

Makalede balina ve fillerin de evrimleştiği iddia edilmiştir. “Söz gelimi, herbiri kendi alanının devi sayılan fillerin ve balinaların beyni bizimkine kıyasla daha büyük ve karmaşık olmakla kalmıyor, daha insan ortaya çıkmadan milyonlarca yıl önce evrimleşmiş.” Doğada bu iki canlı insandan daha erken görülmüş olabilir. Bu evrim geçirdiklerinin bir kanıtı değildir. Aksine milyonlarca yıldır bu canlıların değişmediğini gösteren fosil kayıtları literatüre girmiş durumdadır. GEO dergisinde yayınlanan bir makale, deniz memelilerinden mavi balinanın kökeninden söz ederken, Darwinizm'in bu konudaki çaresizliğini şöyle ifade eder: "Denizde yaşayan diğer memeli hayvanların da vücut yapıları ve organları balıklarınkine benzer. Bunların iskeletleri de balıklarınkiyle benzerlik gösterir. Balinalarda bacaklar diyebileceğimiz arka uzuvlar tersine gelişme göstererek güdük kalmıştır. Ancak bu hayvanların şekil değişiklikleri hakkında elde en ufak bir bilgi bile mevcut değildir. Denize geri dönüşün Darwinizm'in iddia ettiği gibi uzun süreli yavaş bir geçişle değil, anlık sıçramalar halinde olduğunu kabul etmek zorundayız. Paleontologlar günümüzde balinanın hangi memeli hayvan türünden geldiği konusunda yeterli bilgiye sahip değildir." (5) 
Ayrıca, biyoloji konusunda en temel bilgilere sahip olan bir kimse bile bilir ki, ihtiyaçlarımız organlarımızı kalıtsal olarak şekillendirmez. Bu, Lamarck'ın "kazanılmış özelliklerin sonraki nesillere aktarılması" tezinin çürümesinden bu yana, yani yaklaşık 100 yıldır, bilinen kesin bir gerçektir.

Herşeye rağmen yazıda bazı itiraflar da bulunaktadır; itiraf: “Modern araştırma tekniklerinin olmadığı o dönemlerde bu çalışmalar son derece spekülatifti.”  Darwin o zamanın ilkel tekneojisiden dolayı hücreyi sadece bir leke olarak görebildi. Hücrenin bir şehir kadar karmaşık yapısı ise ölümünden çok sonra anlaşıldı. Başka bir itirafta ise; “İlerleyen nöro-görüntüleme deniz memelisi beyinlerinin doku analizleri, bizimkinden çok daha farklı bir serebral yapılanmayı gözler önüne seriyor.” Benzer olduğu iddia edilen noktalarda dahi, detayına inildiğinde, farklılıklar gözümüze çarpıyor. Makale yine benzerlikler üzerinden gitmeyi deniyor; “Karşılaştırmalı genom araştırmalarıysa, şempanzelerle insanların DNA’sının yaklaşık %99 oranda aynı olduğunu ortaya koyuyor.” Aslında belirtilen bu oran da spekülatiftir. İnsan Genomu Projesi çerçevesinde insanlığın gen haritasının çıkarılması önemli bir bilimsel gelişme olmuştur. Ancak bu projenin bazı sonuçları bazı evrimci yayınlarda çarpıtılmaktadır. Şempanzelerin genlerinin insan genleri ile %98 benzerlik gösterdiği iddia edilmekte ve bunun maymunların insana yakınlığının ve dolayısıyla evrim teorisinin bir delili olduğu ileri sürülmektedir. Gerçekte bu, evrimcilerin, toplumun bu konulardaki bilgisizliğinden faydalanarak ortaya attıkları doğru olmayan bir delildir. Evrimcilerin insan ve şempanze DNA'ları hakkında ileri sürdükleri %98/99 benzer olduğunu iddia etmek için şu anda insanınkinin olduğu gibi şempanzenin de genetik haritasının tümünün çıkarılması, ikisinin karşılaştırılması ve bu karşılaştırma sonucunun elde edilmiş olması gerekir. Oysa elde böyle bir sonuç yoktur. Çünkü, şu ana kadar insanın genetik haritası çıkartılmıştır ancak şempanzelerin genetik haritası tümüyle çıkartılmamıştır.


Moleküler biyoloji geliştikçe, homoloji (kısaca benzerlik) kavramı da daha fazla çürümektedir. Proteinler, rRNA veya genler üzerindeki karşılaştırmalar, evrim teorisine göre birbirinin yakın akrabası sayılan canlıları birbirinden çok uzak çıkarmaktadır. 1996 yılında 88 proteinin dizilimi üzerinde yapılan karşılaştırmalar; tavşanları kemirgenler yerine primatlara yakın çıkarmıştır. 1998 yılında 19 farklı hayvan türünün 13 geni üzerinde yapılan analizler, deniz kestanelerini (hiçbir evrimsel yakınlıkları iddia edilemeyen) kordalılar filumuna yakın göstermiştir. 1998 yılında 12 farklı protein temel alınarak yapılan karşılaştırmalar inekleri balinalara atlardan daha yakın çıkarmıştır. Canlılık moleküler düzeyde incelendikçe, evrim teorisinin homoloji varsayımları birer birer çökmektedir. Amerikalı moleküler biyolog Jonathan Wells, 2000 yılındaki durumu şöyle özetler:

"Farklı moleküller üzerine kurulu olan ağaçlardaki uyumsuzluklar ve moleküler analizler sonucunda ortaya çıkan garip sonuçlar, şimdi moleküler filogeniyi bir krize sürüklemiş durumdadır." (6)

Günümüzde yapılan son araştırmalarda insan ve şempanze arasında yapılan genetik benzerliklerin kıyaslanmasında sadece yazılım kodlaması değil, ortaya çıkan proteinler yani canlının bütün vücut fonksiyonlarını düzenleyen nano makinalar olan proteinler kıyaslanmış ve arada sadece %29'luk bir benzerlik olduğu görülmüştür. Dolayısı ile insan ile sözde akrabası olduğu iddia edilen şempanzeler arasında genetik bir bağ bulunduğu iddia edilemez.

Peki bu durumda canlılardaki benzer yapıların bilimsel açıklaması nasıl yapılabilir? Bu sorunun cevabı, Darwin'in evrim teorisi bilim dünyasına hakim olmadan önce verilmiştir. Canlılardaki benzer organları ilk kez gündeme getiren Carl Linneaus ya da Richard Owen gibi bilim adamları, bu organları "ortak yaratılış" örneği olarak görmüşlerdir. Yani benzer organlar veya benzer genler, ortak bir atadan tesadüfen evrimleştikleri için değil, belirli bir işlevi görmek için yaratılmış oldukları için benzerdir.

Şunu belirtmek gerekir ki, çok masum bir ve olması gereken bir durum olan hayvanların da haklara sahip olması için, insanlarla sözde akraba olmaları gerekmez. İnsanlara benzemesi de gerekmez. Onlar da Allah’ın yarattığı canlılardır. Onların da insanlar üzerinde hakları vardır. Allah Kuran’da bazı insanların da hayvanlardan aşağı olduğunu söylemiştir. “Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. “ (Araf/179) Görüldüğü gibi üstünlük belli bir ırka, türe verilmemiştir.

Nihayetinde, balıkları, sürüngenleri, kuşları, memelileri yaratan, atları, zürafaları, sincapları, geyikleri, serçeleri, kartalları, dinozorları, balinaları veya tavus kuşlarını yoktan var eden, sonsuz bir ilim ve sanat sahibi olan Allah'tır. Ayetlerde Allah'ın farklı canlı türlerini yaratmasından şöyle söz edilir:

Allah, her canlıyı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimi iki ayağı üzerinde yürümekte, kimi de dört (ayağı) üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini yaratır. Hiç şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Nur, 45)


(1) https://vimeo.com/19051750
(2) https://vimeo.com/26931386 / http://fosillerebakiyorum.blogspot.com.tr/
(3) https://vimeo.com/79769192 (4) 170 Uwe George, "Darwinismus der Irrtum des Jahrhunderts", Geo, Ocak 1984, s. 100-102
(4) https://vimeo.com/27681886
(5)170 Uwe George, "Darwinismus der Irrtum des Jahrhunderts", Geo, Ocak 1984, s. 100-102
(6) 306 Jonathan Wells, Icons of Evolution, Regnery Publishing, 2000, s. 51.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder